29 Ağustos 2013 Perşembe

Mısır Suriye Müslüman Kardeşler El Kaide ve RTE

Arap Baharı'nın ilk günlerinde; sonunda baskıcı ve gerici rejimlere karşı Kuzey Afrika ülkeleri uyanıyor. İnsanlar bilgi ve iletişim çağı sayesinde yıllardır bi haber oldukları Dünya'yı daha yakından takip edebiliyor ve kendi ülkelerinin olduğu hali analiz edebiliyorlar. Bunun sonucu olarak da haklarını aramaya başladılar diye düşünüyordum.  Aslında olanlar da buydu .  Ancak haklarını isteyenler ile hakları vermeyenler arasında önemli bir fark vardı. Hakları vermek istemeyen ve yıllardır insanların haklarını sömürenler çok iyi kenetlenmiş, sermayeye hakim ve vicdansız insanlardı.

Kendi koltuklarını ve kuvvetlerini kaybetmemek için insan öldüren, insanlara işkence yapan, televizyonlara çıkıp insanların gözlerinin içine bakarak yalan söyleyen, iktadar da kalabilmek ya da iktidarı ele geçirebilmek için Dini kullanan insanlara karşı, yıllardır ezildiğini ve kandırıldığını anlayan, öfkeli ama sağ duyulu, yılların korku politikalarının aslında sadece kafalarda olduğunu bilen ancak hiç örgütlenmemiş bir kitle. Bu çekişme ve hareket maalesef hakkını arayan kitlelerinin basın yayın yolu ile kandırılarak 2-3 rüşvt verilerek susturulması ile son buldu. Arap baharı öncesi diktatörleri bile arar oldu halklar.

Müslüman Kardeşler oluşumu için böyle bir ortam bulunmaz bir fırsata dönüştü çünkü siyaset yapacaklar içersinde örgüt yapısını oturtmuş ve hazır tek kurum onlardı. Arap Baharının etkilediği ülkelerde Müslüman Kardeşler oluşumuna bağlantılı siyasi yapılar ya iktidar oldular ya da iktidara yakınlaştılar. Müslüman Kardeşler bugün ortaya bir çıkmış oluşum değil. Senelerdir siyaset arenasında olanlar Müslüman Kardeşler oluşumunun hedeflerini ve fikirlerini iyi biliyorlardı ve o zaman bile Arap Baharının bu ülkelere daha fazla özgürlük mü getireceğini yoksa bu ülkeler Radikal İslamcı grupların etkisi altında mı kalacak diye sorgulamaya başlamışlardı.

Mısır’da yapılan seçimlerin ne kadar şeffaf ve hilesiz olduğu konusuna girmek gereksiz ancak Mursi %52 ile seçilmiş bir liderdir demek te bir o kadar yanıltıcı ve yalan. Mursi katılımın %54 seviyesinde olduğu bir seçimde %37,50 oranında oy almıştır. Yani tüm oyların %20,25 ini almıştır. Bu bilgiyi vermemin nedeni darbeyi meşrulaştırmak değil ancak resmi tam anlamı ile ortaya koymaktır. Mursi aldığı bu oy miktarı ile Mısır halkının öncelikli sorunları olan, özgürlükler, işsizlik, altyapı eksikleri gibi sorunlar yerine vefat etmiş eş ile kaç saat cinsel ilişkide bulunulabilir ya da Etiyop’yada nil üstüne yapılacak barajı patlatıp suçu Nijer’yanın üstüne nasıl atarız gibi planlarla uğraşmış ve zaten %20 desteğine hakimken bu destekten yoksun hale gelmiştir. Gelinen noktaya sadece başkalarının yaptıkları yüzünden değil kendi kifayetsiz yönetimi de etkili olmuştur.

Yine Mısır’da yapılmış olan darbeye bakacak olursak ordunun bir harekete önderlik yaptığını söylemek zordur. Mısır’da Mübareki deviren (ve o zaman RTE tarafından desteklenmiş olan) halk hareketine benzer bir ayaklanma başlamış ve insanlar Tahrir meydanına toplanmaya başlamışlardı. Ne zaman ki Mursi kendi taraftarlarını bu toplanan insanların üstüne gitmeye çağırdı o zaman ordu olası bir iç savaş ve insan katliamını engellemek üzere harekete geçti ve haddini aşar şekilde yönetime de el koydu. Bunu sırf ordunun başlatığı bir hareket olarak değerlendirmek düz anlamı ile yalan olur.

Suriye lider Esad Arab Baharının ilk günlerinden itibaren Kuzey Afrika’da güç kazanmaya başlayan Müslüman Kardeşlerin karşısında yer aldı. Kendi ülkesinde de arap baharının uzantılarının başlamsı ile birlikte o dönemdeki bütün liderler gibi kendi iktidarını koruyacak adımlar attı. RTE ile can ciğer olan ikilinin arasıda arap baharı sonucu tutukları tarafların farklılaşması sonucu ayrılmaya başladı. Zaten herkes epey şaşırıyordu 2 sene evvelinde beraber tatile gidecek kadar samimi olan RTE-Esad arasına ne girmişti kimse anlamıyordu. RTE Müslüman Kardeşleri açıkca destekliyor Esad ise açıkca karşılarında duruyordu.

RTE ile Müslüman Kardeşler bu noktadan sonar beraber hareket ederek hem Suriye içersinde huzursuzluk yaratıyor hem de çok daha tehlikeli bir oyun olan ve Arab Baharı sırasında ucunu bile gördüğümüzde bizi dehşete sürükleyen mehzep savaşlarını körüklemeye çalışyorlardı. Mezhep savaşlarının tehlikesini bilen ve önlemek isteyen körfez ülkeleri bu noktada Müslüman Kardeşleri ve dolayısı ile Türkiye’yi zaman içersinde yalnızda bıraktılar.

RTE’nin şu anda ne yapmak istediğini anlamak ya da okumak pek mümkün değil. Haksızlığın olduğu yerde biz susmayız lafını anca halen ona inanan bir kaç Türk yer ama ne yabancı ülke liderleri ne de uluslar arası kuruluşlar bu sözleri yemez.  Türkiye şu anda dünyadaki her birey tarafından terörist olduğu kabul edilmiş el kaide örgütünün bir uzantısı olan ve Reyhanlı’da öldürülen 53 vatandaşımızın katili var sayılan (Ayrılıkçı RTE tarafından öldürülen 53 kişinin’de sunni olduğu bilgiside verilmiştir.Bkz. Mezhep kavgası) El Nusra çetesine silah sağlamakta ve lojistik destek vermektedir. Aynı çete mensubu teröristler  30 Mayıs 2013 tarihinde elinde 2 kg sarin gazı ile Adana’da yakalanmışlardır. Tesadüf buki aynı sarin gazının şimdi Suriye’de devlet tarafından kullanıldığı iddia edilmektedir.
El Nusra bir diğer taraftan Suriye’nin kuzeyinde ki kürtleri katletmekte ve hükümetimiz buna sesiz kalmaktadır. Yurt içersinde çok öenmli bir açılım ile ilerletmekte oldukları barış süreci hassasiyeti varken komuşu ülkemizdeki Kürtlerin katledilmesine göz yummak dahası onları katleden gruba silah desteği vermek çok güven veren bir politika olarak görünmemektedir. Suriye devletinin yok ederken Türkiye’ninde Güneydoğu sınırlarını El Kaide emanet etmek te ne kadar akıllı bir politikadır tartışılabilir.

Bir diğer konu ise Suriye tarafından kullanıldığı öne sürülen kimyasal silah konusudur. Suriye’deki çatışma ortamının ilk başladığı günlerde RTE her aybaşı soğukkanlılıkla tarih veriyordu. 2 aya Esad gider, 3 vakte kadar Esad gider misali ancak işler RTE’nin tahmin ettiği gibi yürümedi ve 2 sene geçti Esad orada muhalifler güçler ise ilk zamanlarında Esad’da karşı savaşıyorlardı sonar birbirlerine karşı savaşmaya başladılar ve değil Esad’I götürmek deteksiz ayakta kalacak halleri bile kalmamıştı. Ülke  dolaşarak yardım ve mühimmat bulmaya çalışmaya başlamışlardı. Şimdi ki iddia ise Esad’ın bu kadar rahatlıkla götürdüğü bir savaşta hiç ihtiyacı olmamasına ragmen Kimyasal silah kullanarak uluslararası güçleri ülkesinde savaş içine çekmeye çalıştığına inanmamız doğrultusunda. Esad katil, acımasız bir şeytan olabilir ama bu kadar aptal olduğuna inanmam açıkcası biraz zor.