1 Haziran 2012 Cuma

Euro 2012


Çocukluğumdan beri Olimpiyatlar, FIFA Dünya Kupaları ve UEFA Avrupa Şampiyonları'nın her biri beni ayrı ayrı çok heyecanlandırır. Öyle ki her iki yılda bir Haziran ve Ağustos aylarımı bu turnuvalara göre planlarım, ofis verimim bir tarafa evliliğe olan duruşum bile zaman zaman sarsılmıştır bu dev heyecan rüzgarları esmeye başlayınca.

Belli ritüelleri vardır futbol şampiyonlarının. Öyle TV başına oturmak, maçı beklemek ile olmaz. Hazırlanmak lazım ruhen, bedenen. 

Şampiyona başlamadan önceki haftalarda Figurini Panini sticker kitabı alınır, kutu kutu alınan stickerlar büyük bir özenle açılır, yapıştırılmaya hazır hale getirmek için takımlara ayrılır ve dikkatli dikkatli kitapda yerleri bulunur, yapıştırılırlar. Eldekiler yetmez de eksikler kalırsa ilkokuldan kalma alışkanlık ile önce liste çıkarılır, bu işin peşinde olan arkadaşlara ulaşılıp çiftler değiş-tokuş edilir. Yine de eksik kalırsa Figurini Panini'n kapısı çalınırdı. Bugünler de yapılmıyor değil ama yanına yeni eklenen oyuncaklar da olmadı sayılmaz.

2-3 yıl önce yaşanan büyük göç neticesinde PES kıtasından FIFA'ya geldiğimizde başımıza bu kadarının da geleceğini düşünmemiştim. Yaklaşık bir ay önce FIFA 12 üzerine kurulan bir expansion pack ile EURO 12 Play Station'larımızı şenlendirdi. Yeni eklenen bu oyuncak bizi bizden almaya turnuva öncesinde başladı ama sınrasında da o günün maçlarını oynayarak etkisi devam ettirecek belli ki.

Subbuteo Germany'88
Subbuteo Germany'88
Çok uzun yıllar öncesine dönünce Subbuteo gelir akıllara. O zamanlar bilgisayar Sinclair ile, futbol oyunu da P.T.T'li, Zonguldakspor'lu Futbol Menajerlik oyunu ile kısıtlıydı. İyi ki de kısıtlıymış, yoksa o dönemde hem parmak, hem akıl, hem de futbol bilgi ve becesinin bir arada bulunabileceği başka bir oyun düşünülmez, yaratılmazmış. Onbire onbir oynanan ve gerçek futbola halı sahadan sonra en yakın futbol oyunu diyebileceğimiz subbuteo, kırmızı ve mavi iki takım ile kumaş sahalarda başlayan ancak Astro Pitch'lere uzanan sevdası, Italia 90 ile tanıştığımız yedekli takım kadroları, beyaz-sarı-turuncu adidas tango'lu, mitre'li çeşit çeşit futbol topları, her çeşit direk ve file tipi ile kaleleri ve tabi ki 88 yılında Almanya'(mızın)nın giydiği eşsiz güzellikteki formalarını Subbuteo adamlarının üzerinde görmek. Aman allahım!


Bunca oyuncak, bunca edevat aslında yerini tam olarak kaybetmediyse de iphone app'ler, tiwitter @ accountlar girdi hayatımıza. Turnuva takip etmek, ruhunu anlamak, içine girmek, iliklerine işletmek için o kadar çok yol yordam varki artık. Onlardan biri de Euro 2012 iPhone app. 16 takımdan anlık haberler, fikstür, puan tablosu , skorlar ne ararsan var. Bir de goller cebine gelse anında daha ne istersin?

Durum böyle olunca, tunuvaya her yönden konsantre olup hocadan forma bekler hale geldiğinde yıllar geçse de unutmadığın bazı anlar oluyor. İşte o anları aklıma geldiği gibi youtubeladım ki, hep beraber bakalım.


İlk olarak, 1984 Los Angeles Olimpiyatları'nda Carl Lewis'li 100m finalini bir tarafa koyarsak o yaşda bile bir aylık hayat düzenimizi değiştiren ve bizi televizyona kilitleyen Olimpiyatların kapanış seremonisidir anılarımda en başta yerini alan.



Hemen arından, 2 sene sonra beni göz yaşlarına boğan  ValdanoBurruchaga ve Maradona'lı kadrosu ile yeşil formalı Almanya'mızı dize getiren meşhur Mexico 1986 finali. Mehihoo, meeeehihooo!


1988 yılında babamın diz ameliyatı için ailecek Almanya'ya gittiğimizde hem Leverkusen'in gölcüsü Bum Kun Cha'nın ellerinde yükselen UEFA Kupasına dokunma, hem de Avrupa Şampiyonası öncesi adidas tango futbol topunu ağlaya ağlaya aldırma şansı yakalamıştım.  Ağlaya ağlaya aldırmıştım çünkü alışveriş merkezi içinde topu en çok sektirebilen ben değildim. 


Yine de ne olursa olsun, istersen golcünün adı Van Basten olsun; UEFA kupası bir tarafa, Bum Kun Cha bir tarafa final maçında televizyondan böyle bir gol görebilecek olmamız kimin aklına gelirdi ki?


Yıl 1990, yer Club Med Kuşadası ve bu defa çimlerin üzerine kurulmuş, denegede zor duran ileri mi ileri teknoloji, renklerin birbirine karıştığı tüplü bir 52 ekran televizyondan turistlerin görüş açısını kapatmamak için yerde sürünerek izlenen ve uzatmaya giden İngiltere - Kamerun maçı. Tüm köy Kamerun için birleşmişti ama... 




1992 yılında iyiden iyiye basketbolcu olmak için zamanımı antrenmanlara vermiştim gel gelelim kalan zamanlarda turnuvayı hayvanlar gibi izlemiştim. Danimarka'nın tatilden kalkıp misafir olarak gelip finalde Almanya'mızı dize getirmesi hiç hoş olmamıştı ama maçı kombinleyen 6.kattan düşen saksının tanımadığım birinin omzuna isabet etmesiydi.


Açılışlar, kapanışlar, goller tek başlarına televizyondan gördüklerimiz ile değil, o gün nerede, kimle, ne yapılmıştı detayına kadar kalan ve akıldan çıkmayan güzel yemekler, unutulmaz tatiller, sevgililer gibidir. Bazen evde yanlız kaldığımda, bazen tunuva heyecanı sardığında düşünürüm o günleri ve hatırlamaya çalısırım skorları, golleri... mutlu olurum.


2010 Africa Dünya Kupası mutlu anılarla kapanmadı pek. Aklımda kalan "dünya kupasından sonra düşünürüz "demek oldu. O da döndü döndü Papaz-pilav ilişkisine geldi. Bu defa daha iddialıyım bu Avrupa Şampiyonası benim şampiyonam olacak, hadi bilemedim 2014 Dünya Kupası benim olsun, hiç bilemedim 2016-2018-2020... birinden biri.


Bu hayatta bir kupa da benim olsun.





Artık yarış başka kulvarda

90'lı yıllarda kadim dostum, yol arkadaşım, Bodas tanrısı bir arkadaşım ile bir çok yönü ile aynı olan hayatımız bir konuda ayrılıyordu o da Müzik. Kendisi bir Metallica hayranı ben ise U2 hayranı idim. İkimizde grupları yaptıkları müzikler ile kıyaslamayı bıraktık farklı yönleri ile karşılaştırmaya başladık. Yaptığımız tartışmaların pek bir galibi olmadı zaten genellikle tartışmalarımızda pek galip olmazdı hedef bu değil muhabbetti.

Tabii zaman Metallica'dan çok şey aldı götürdü. Grubun yarısı değişti gerisi kaldı yaptıkları müzik ise artık gruplandırılamaz bir hal aldı en son festivallerde 3-4 parça çalacak enerjileri kaldığından festival grubu haline geldiler. U2 ise iki senede bir yaptıkları dünya turnelerinin hepsinde gelir rekoru seyirci rekoru para harcama rekoru gibi yeni rekorlar ile müzik hayatlarına devam etmekte. 

Peki neydi aralarında fark, Yaptıkları müzik desen değil, zira iki grupta 90 lı yıllarda 1-2 albüm ile zirve yapmış daha sonraki hiç bir albümlerinde bu albümlerin üstüne çıkamamış ve tabiri caiz ise bu albümlerin altında ezilmişlerdir. Ama U2 bir şeyi çabuk anladı. "This is show business". Evet taktir edersin etmezsin desteklersin desteklemezsin o ayrı ama işi şova dönüştürmeyi iyi becermek kalıcılık için önemlidir. 

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/20577978.asp Gazete haberini görünce anlayaağınız gibi Bono yakında Metallica'nın tüm haklarını satın alacak paraya sahip olacak o zaman Dublin'deki evinin garajına Metallica elemanlarına koyup tam bir garaj bandosu haline sokacak diye düşünüyorum. 

Sözüm Osmanlı Sempatizanlarına

Valla söze nereden başlayacğını şaşırıyor insan, eskiden modayı modacılar yaratırdı artık hükümetler yaratıyor. Son yıllarda Türkiye'de parlayan bu osmanlı modası en çok hükümetin hoşuna gidiyor diye düşünüyorum nede olsa başbakan kendi sultan sanıyor.

Muhteşem yüzyıl dizisi ile iyice hız kazanan, fetih kutlamaları ile doruğa oluşan akım Sultan Tayyip'in Çamlıca tepesine sultanlara yakışan bir camii yaptırması ile devam edecek gibi duruyor. Öncellikle şunu belirtmek isterim, Kurtuluş savaşı sırasında Türkler yalnız batılı işgalci kuvvetlerinden kurtarılmamış bunun yanı sıra gerici Osmanlı Hükümdarları ve bunların yandaşlarından da kurtulmuşlardır. Savaş sadece meydanlarda verilmemiş ayrıca insanların kafasında verilmiş ve eğitim eşitlik anltılmaya çalışılmıştır.

Günümüze döndüğümüzde herkes de bir padişah yüzüğü merakı başlarınada bir padişah oturtma merakı. Son örneklerinden biri Sultan Mekanı Projesi;

http://www.sultanmakami.com.tr/galeri/galeri.html

Küçük padişahlarımızı oturtacağımız mekan burası olacak herhalde, ortak harem hizmeti sunuyorlarmış böylece orada oturan küçük padişahlar swing party imkanıda sunacaklar.

Bu sırada bir diğer tahminim Sultan Tayyip'in Çamlıcaya koyacağı camiinin minarelerinin 3 şerefeli olacağıdır. Osmanlı zamanında yalnız padişah adına yapılan camiilerin 3 şerefeli olması bir kültürdür. Ama biz yine kültürümüzün işimize gelen kısmına sahip çıkıp gelmeyen kısmını konuşmadımız için günümüzde kendini padişah zanneden herkes 3 şerefeli camii yaptırabilmektedir. Çok el üstünde tuttukları osmanlı kültürünüde bir nevi aşağılamaktadırlar.

Bir diğer konu İstanbul'un fethinin kutlanması; Dünya'nın en büyük saçmalıklarından diye düşünüyorum. İstanbul'un fethi tarihi açıdan önemli bir olaydır ama Müslümanlık için çok önemlidir. Türkler için aynı önemde değildir. Türkü büyük yapan İstanbul değil İstanbul'u Büyük yapan kanaatimce Türklerdir. Çünkü ben önce Türk Sonra ateistim ülkemin vatandaşlarınında büyük bir kısmının önce Türk sonra Müslüman olması gerektiğini düşünüyorum.

Velhasıl ilham kaçtı akıcılık gitti hikayemi bitiriyorum.